SONSUZ DÖNGÜ

 

Merhaba ey bulut, merhaba ey kuşlar...
Çayırları gördünüz mü yeşil yeşil?..
Katırtırnaklarında sarı,
 gelinciklerde kızıl,
 begonvillerde eflatun...
Adaçayları öbek öbek,
 “gel beni iç” diyor, çaylarında.
Kekikler çılgınca esanslarını salıveriyor ardımızdan,
 “gel beni serp” diyor, yemeklerine...
 
Onlar da gelip geçici, ey kuşlar, bulutlar;
Tıpkı bu diyardan gelip geçenler gibi...
Binlerce, milyonlarca varlığın ayak izleri,
 kanat sesleri,
 soluğu, gülüşü, hıçkırığı...
Boşlukta kayıp giden,
 havada iz bırakan gövdeleri...
Bu otlarda, bu dikenlerde,
bu begonvillerde dirilen,
yeniden yeniden hayat bulan bedenleri...
 
Gerçekten gelip geçiyor muyuz, a dostlar?
Yoksa döne döne, bir rind gibi semâ’a kalkıp,
toprak bedenimizi atıyor;
yeniden-yeniden kisveler mi seçiyoruz ruhlarımıza?
Yeniden-yeniden Biz,
Biz mi oluyoruz gün-gün, ay-ay, yıl-yıl ?..
 
Bir zamanlar kimleri alkışladık,
bu tiyatronun basamaklarında?
Kimlerdi o sahnede gözlerimizi,
 kulaklarımızı, kalplerimizi doyuran?
Kimleri bekledik kıyılarda,
 yorgun akşamlarda meraklı gözlerle?
Kimleri uğurladık, sabahları kuşluk vakti,
 “rastgele”lerle?
 
Hangi seferlere çıktık, hangi avlara?
Hangi fırtınayla boğuştuk,
 hangi sevgiliye kavuştuk?
Hangi ganimetleri getirdik, “ziynet” diye?
Hangi esirleri getirdik, “köle” diye?
Hangi ilah heykele diz kırdık,
 hangi kiliseye mum adadık,
 hangi camide secde kıldık?
Hangi kayayı mezar seçtik,
 cansız gövdemize “son durak olsun” diye?
 
 
 
Biz’dik kale inşasında taş taşıyanlar;
Biz’dik harcı karanlar, duvar örenler...
Biz’dik nöbet bekleyenler;
Biz’dik askerlere yemek götürenler...
Biz’dik yalçın kayalara bayrak dikenler...
Biz’dik korsan olup gemi zaptedenler;
Biz’dik toprak diye can verenler!
Yenen de Biz’dik a canlar, yenilen de!..
 
Biz’dik şölen verenler, gerdeğe girenler;
Şarap testisinde zevke erenler..
Biz’dik zaferlere alkış tutanlar,
Biz’dik ordulara çiçek atanlar,
Biz’dik kümbetlerde çamaşır yıkayanlar.
 
Biz’dik ekin ekenler, hasat biçenler;
Olta-ağ atanlar, balık tutanlar...
Kuranlar da Biz’dik Erenler, bu yöreleri;
Yıkanlar da Biz’dik!
 
 
 
Bir KONAK ki, kondu-göçtüsü dinmez...
Bir KONAK ki, ziyaretçisi bitmez!
Şu Dünya Kapısı, bedensiz geçilmez.
Geç bre DOST, böcek de olsan, çiçek de!
Bir öyküdür yaşam, okuruz sandık;
Yalan Dünya, o bile yaşlanmış artık!..

10.06.86/10-Bodrum
 
Selma Mine
 
Öğrencilik yıllarında başladığı yazın hayatında, duygu ve psikolojik ağırlıklı romanları beğenilmiş ve Türkiye''nin yeni bir kadın romancı kazandığı görüşü ağırlık kazanmıştır.

Ancak, giderek özgün bir dalda kalemini kullanmak isteyen Selma MİNE, 1970'lerden itibaren Çocuk Edebiyatına ağırlık vermiştir. Bunun paralelinde Bilimkurgu öykü ve romanları devreye girer.

Denemeler ise 1980 sonlarında kendini göstermeye başlar. Yarı esprili, yarı felsefi ağırlıklı bu yazılar, aralıklı da olsa, zaman zaman okurlara ulaşmıştır.

Son dönemde ise, 2008'in Nasreddin Hoca yılı kabul edilmesiyle ilişkili olarak, bu ünlü espri ustasının fıkralarını yeniden yorumlamayı denemiştir. Bu öykülere:

www.nasreddinhocahikayelerim.com sitesinden ulaşmak olasıdır.
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol