Türkbükü’nde oy aman, kıyı yerleri!..
Kıyı da bir kıyı, eski evleri...
Lokantalar, çayhaneler...
Kim demiş, “Ömür biter yol bitmez!” diye?
Burada yol da biter kardeşler...
Gider gider de bir meydancığa,
ötelerde dalgacıklar gel gel eder.
Türkbükü de Türkbükü aman,
bir eski kalıntıda durmuş zaman!
Eski bir Tapınak mı desem, bir Kilise mi?
Yoksa bir Manastır viranesi mi olsa gerek?
Bakar kalan tek gözüyle,
Türkbükü’nü ardına alıp, Gölköy’e.
Kayalar oylum oylum.
Tek göz odalar, mumluklar.
Belli, keşiş çilehaneleri!..
Gölköy, eski bir yerleşme ve tarlalar...
Tarla kenarında aheste aheste çalı-çırpı taşıyan merkepler.
Danalar, buzağılar başıboş... sanmayın sakın a dostlar!
Burda herkes yolunu yordamını bilir!
Kime selâm verilip kiminle kelâm edileceği,
bir bakış meselesi...
Sığırlar da dahil bu anlayışa, merkepler de...
Hatta saman balyaları taşıyan develer de.
Mağrur başları dik, keskin dişleri bağlı...
Eh ne de olsa yabancı, “Yabancı”dır onlar için.
Kimseyi umursamadan yol kenarından yürürler;
ve evlerinin yolunu,
size sormadan bilirler.
21.05.86/13.00 - Türkbükü |